Atatürkün manevi kızı Sabiha Gökçen Mustafa Kemal Atatürk’ü anlatıyor:
Atanın elini öpmek üzere yanına girdim. ...
-"Sen dindar mısın" diye sordu?
-"Evet dindarım" dedim. ... Cevabım hoşuna gitmişti.
"Çok iyi, Allah, büyük bir kuvvettir. Ona inanmak lazımdır" dedi. Ve bu konuda uzun uzun izahat verdi.
-"Sen dindar mısın" diye sordu?
-"Evet dindarım" dedim. ... Cevabım hoşuna gitmişti.
"Çok iyi, Allah, büyük bir kuvvettir. Ona inanmak lazımdır" dedi. Ve bu konuda uzun uzun izahat verdi.
Atatürkün diğer manevi kızı Ülkü Adatepe anlatıyor:
... Atatürk Ezan dinlemeyi o kadar çok severdi ki, büyük bir huşu
içerisinde ezan dinler, her savaşa ellerini Allah'a açıp dua ederek
gidermiş." dedi.
Atatürk, Ağustos’ta Kocatepeye çıktığı zaman orada şöyle dua ediyor: "Allah’ım senin bana verdiğin fikir ve zeka ile ben bütün planlarımı gerçekleştirdim. Bundan sonrası artık Senin mukadderatın (kaderin)." O, Allah’ına inanan bir insandı. Paşa, Ramazanda Dolmabahçe’de veya Çankaya’da olduğunda anneme "Vasfiye oruç tutuyor musun?" diye sorarmış, annem "tutuyorum" dediğinde çok memnun kalırmış. Bana hastalandığımda dua ettirirdi, kendi de ederdi. Çok iyi hatırlıyorum, tifo geçiriyordum. çok üzülmüş. beni kurtarması için Allah’a dua etmiş. Annesi Zübeyde Hanım da çok dindarmış. Anneme daha 7 yaşındayken Kuran dersi aldırmaya başlamış. Kız kardeşi Makbule hanımın da devamlı namaz kıldığını biliyorum."
Atatürk, Ağustos’ta Kocatepeye çıktığı zaman orada şöyle dua ediyor: "Allah’ım senin bana verdiğin fikir ve zeka ile ben bütün planlarımı gerçekleştirdim. Bundan sonrası artık Senin mukadderatın (kaderin)." O, Allah’ına inanan bir insandı. Paşa, Ramazanda Dolmabahçe’de veya Çankaya’da olduğunda anneme "Vasfiye oruç tutuyor musun?" diye sorarmış, annem "tutuyorum" dediğinde çok memnun kalırmış. Bana hastalandığımda dua ettirirdi, kendi de ederdi. Çok iyi hatırlıyorum, tifo geçiriyordum. çok üzülmüş. beni kurtarması için Allah’a dua etmiş. Annesi Zübeyde Hanım da çok dindarmış. Anneme daha 7 yaşındayken Kuran dersi aldırmaya başlamış. Kız kardeşi Makbule hanımın da devamlı namaz kıldığını biliyorum."
Safiye Ayla anlatıyor:
"Annesi Zübeyde Hanım da ablası Makbule Hanım da çok dindar insanlardı.
Namaz kılarlardı. Tam dindar bir aile ortamında yetişti. Atatürk de
dindar bir insandı. Çok beğendiği Hafız Yaşar vardı. O Kuran okurken
gözlerinden yaşlar okunurdu. Hatta bütün hocaları toplayıp ayetleri
okuyup izah ederek incelemeler yapardı. Bana "Allah’ın sana verdiği
lütfu unutma ve bununla şımarma, mütevazi ol, daima Allah’a şükret"
derdi. Kendisine "Paşam şunu yaptın, bunu yaptın" diyenlere "Bana Allah
yardım etti, ben talihli bir insanım” derdi.
....
Atatürk, 1923 yılında Konya’da Dar’ül Hilafet’ül Aliye Medresesinde
ahlak dersinin okutulduğu bir sınıfa girmiş ve Hamdi Zade Hamdi adlı bir
öğrenciden “İnnallahe ye’mürüküm en tüeddü’lemaneti, ila ehliha...(Nisa
Suresi 58) (Şüphesiz Allah, size emanetleri ehline (sahiplerine) teslim
etmenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi
emrediyor…) ayetini yorumlamasını ve ayetten çıkan ahlak ilkelerini
açıklamasını istemiştir. Öğrencinin açıklamalarının ardından Atatürk,
öğretmen ve öğrencilere “Bu ayet-i kerimeyi muvaffakiyatımız için yegane
bir delil hayr eylerim” diyerek duygu ve düşüncelerini açıklamıştır.
(Her Yönüyle Atatürk, Altıner, Ankara, 1962, s. 487, Mahmut Yağmur’dan
naklen)
Kurtuluş Savaşı’nın en zor günlerinde Kerim Paşa, Kuran’da geçen
“Allah’ın eli onların üzerindedir” ayetini yorumlamış ve bu ayette
belirtildiği gibi Allah’ın yardımıyla sıkıntılardan aşılacağını
söylemiş. Bunun üzerine Atatürk şöyle karşılık vermiştir:
“Azizim, ‘Yedullahi fevka eydihim’ (Allah’ın eli bütün ellerden
üstündür). … Millet Allah’ın buyruğunu yerine getirecektir ve
buyurduğunuz gibi milletçe elde edeceklerimiz hayırlı ve uğurlu
olacaktır. Lütufkar dualarınızın eksik edilmemesini rica ederim. Gayret
bizden, yardım ve kolaylık ölümsüz Allah’tandır.”(Atatürk’ün Bütün
Eserleri, 4. Cilt, s. 137. Ayrıca Atatürk bu bölüme Nutuk’ta da yer
vermiştir.)
Atatürk’ün en çok üzerinde durduğu surelerden biri Şura Suresidir.
Atatürk bir konuşmasında Şura suresine şöyle vurgu yapmıştır:
“Kuran ayetlerine ve Peygamberimizin sözlerine göre hükümetin yalnız
esasları ifade edilmiştir. Onlar şunlardır: Danışıp konuşma, adalet ve
devlet başkanına itaat.”
“Şura, muamelat-ı nası (insanlara ait davranışları) ifa ederken adilane
ifa edecektir. Çünkü adaletten mücerred (ayrılmış) olan şura, Allah’ın
emrettiği bir şura olamaz.”
Atatürk, cumhuriyete giden süreçte sıkça Şura Suresine göndermeler yapmıştır.
Atatürk bir keresinde “Senin şanını yükseltmedik mi?” ayetini de içeren İnşirah Suresi’nin tefsirini yapmıştır.
Atatürk’ün kütüphanecisi Nuri Ulusu aktarıyor:
“Atatürk bazı kereler çalışırken okuduğu tefsirlerin
çok etkisinde kalırdı ve de “Hey büyük Allah’ım... Kuran’a inanmayan
kafirdir, bize nasıl yol gösteriyor? Kuran’ı’ tüm dünyaya okutmalıyız”
derdi. Sonra o an yanındaki bizlere “Okurken ruhum coşuyor, size de
oluyor mu?” diye sorardı."
"Atatürk bir gece bahçede dolaştıktan sonra köşkün kapısına
geldiklerinde kapının tam önündeki kayısı ağacına gözü takılıverdi.
Dallarında kayısılar olmuş öylece duruyorlardı, şöyle bir baktı, sonra
alçak olan bir daldan eliyle tutarak bir kaç tane kayısı koparttı. Sonra
eliyle ovalayıp yemeye başladı ve yerken de ‘Oh oh ne kadar da
güzelmiş, Allah’ın hikmetine bakın, neler yaratıyor neler, inanmayanlar
kafirdir’ diyerek içeri girdi.”
“Atatürk, otuz ramazan geceleri, ... o devrin hafızları olan beyleri
davet ederdi... Atatürk davet ettiği bu hafızlardan tet tek din
hususunda bilgiler alırdı. Ayrıca çok üzerinde durduğu Türkçe Kuran-ı
Kerim hakkında görüşlerini de sorardı.
Yine bir Ramazan ayı gecesinde ... (Hafızlar geldiğinde hep birlikte) salona girdiler.... Konu yine Türkçe Kuran-ı Kerim’di. Atatürk hepsiyle ayrı ayrı ilgilendi. Kuran-ı Kerim’den okudukları duaları zevkle dinledi.” (Atatürk ile Allah arasında - Sinan Meydan, İnkılap Yayınları)
Yine bir Ramazan ayı gecesinde ... (Hafızlar geldiğinde hep birlikte) salona girdiler.... Konu yine Türkçe Kuran-ı Kerim’di. Atatürk hepsiyle ayrı ayrı ilgilendi. Kuran-ı Kerim’den okudukları duaları zevkle dinledi.” (Atatürk ile Allah arasında - Sinan Meydan, İnkılap Yayınları)
Mithat Cemal Kuntay ve Nuri Ulusu ayrı ayrı aktarıyorlar:
"Manevi kızı Nebile’ye sık sık ezanı ve Yasin Suresi’sini yüksek sesle
okumasını istiyor. Nebile Yasin Suresi’ni ezbere biliyordu."
“... Ramazanların Atam için çok büyük bir önemi vardı... Beni
huzurlarına çağırır, Kuran-ı Kerim’den bazı sureler okuturdu. Ben
okurken gözleri bir noktaya takılır, derin bir huşu içinde dinlerdi,
ruhunun çok mütelezziz olduğu her halinden anlaşılırdı.
Ramazanlarda bir ay müddetle Hacı Bayram-ı Veli ve Zincirlikuyu
Camiilerinde şehitlerin ruhuna Hatim-i Şerif okumamı emrederlerdi.”
(Atatürk ile Allah arasında - Sinan Meydan, İnkılap Yayınları)
Hafız Yaşar Okur şöyle anlatıyor:
- Binbaşı Hafız Yaşar Okur, Atatürk döneminde 15 yıl boyunca Riyaset-i Cumhur İncesaz Heyeti’nin, yani Cumhurbaşkanlığı Fasıl Topluluğu’nun şefiydi.
- Atatürk’ün emriyle “Türkçe ezanı” Beyazıt Camii ’nde ilk defa okuyan değerlı bir müzisyen ve hafızdır.
- İran Şahı Rıza Pehlevi Atatürk’ü ziyarete geldiğinde Hafız Yaşar Okur, Atatürk’ün talimatıyla önce Kuran-ı Kerimden bir sure, sonra da Süleyman Çelebi’nin Mevlid’inden bir Bahir, en son da Beyatı Ayının bir kısmını okumuştur.
“Atatürk zaman zaman bana Kuran-ı Kerım ve Mevlid-i Şerif’ in Veladet
Bahri’ ni bilhassa rast makamında okuturdu. Yasin suresini dinlemeyi
sever, bazen de sesi güzel olan manevi kızı Nebile Hanım’a aynı sureyi
okutur, dinlerken çok mütehassıs olduğu görülürdü. Atatürk Muzıka veya
Fasıl heyetinde resmi görevli olan hafızlara Ramazan’da eğer camilerde
mukabele okuyorlarsa izin verir, musiki gecelerindeki fasıllarda
bulanmaları hususunda asla ısrarlı olmazdı.
“Atatürk zaman zaman İstanbul’ daki cami hocalarını, hafızları davet
eder; onlarla dini sohbetlerde bulunur bazen de Kuran-ı Kerim’ den bır
sureyi yazdırıp söz ve sesle okumalarını isterdi. Sonunda surenin,
ayetlerinin Türkçe açıklamalarını ister, eğer açıklamalarda bir
eksiklik, yanlışlık olursa çok üzülürdü.
Hocalardan vaazlarında dini telkinlerınde bilinçli olmalarını, cemaati
öylece iyi bir şekilde aydınlatmalarını bilhassa isterdi, öyle beklerdi.
Aynı musiki heyetinde 12 yıl kadar müzisyen olarak görevli olan Ferit
Tan Atatürk’ün masasında Kuran-ı Kerim-i gördüğünü dikkatle okuduğunu
anlatmıştır.
Ramazan ayında Kur’an ve mevlit okutur ve bundan çok zevk alırdı.
Ramazan’da ve Kandil gecelerinde de saz çaldırmazlardı. Sadece beni
huzurlarına çağırır, Kur’an–ı Kerim’den bazı sureler okuturlardı. Ben
okurken gözleri bir noktaya takılır, derin bir huşu ile dinlerlerdi.”
Ramazan’da Kur’an–ı Kerîm dinleyen Atatürk, kendi makamına ait saz
heyetini bir ay boyunca huzura kabul etmiyor ve ülke genelinde şehitler
için mevlit okutuyordu.
“Ben Kur’an–ı Kerim okurken ruhen çok mütelezziz olduğu her halinden
anlaşılırdı. Bayramın birinci günü akşamı Çankaya Köşkü’ne davet
ediliriz, geç vakitlere kadar huzurlarından ayrılmazdık ve namütenahi
iltifatlarına mazhar olurduk.”
Atatürk Ramazan ayında Hacı Bayram Veli ve Zincirlikuyu camilerinde şehitlerimizin ruhuna hatm–i şerif okunmasını emretmiştir.
“O günlerde civar kasaba ve köylerden gelenlerle de cami hıncahınç
dolardı. Atamın emirleriyle şehitlerimizin ruhuna hediye edilen bu
hatm–i şerif kıraatlerinde ilahi nağmeler cami duvarlarında ihtizazlar
yaparak dalga dalga yayılırdı. Bu sırada cemaat huşu içinde dinler,
şehit kardeşlerinin, babalarının ve dedelerinin ruhlarının istirahatı
için dua ederler, sıcak gözyaşları dökerlerdi.”
“Atatürk, Mevlid–i Şerif’i bölümlerine kadar bilecek kadar bilgiye sahipti”
“Bir gün beni huzuruna davet etti. Sure–i Yusuf’tan bir sahife
okumaklığımı söyledi ve okudum. Atatürk derin bir müşahedeye vardı.
Sessiz sedasız dalgın ve kendinden geçiyordu. Kıraatı (okumayı) müteakip
pek sevdiği Süleyman Çelebi’nin Mevlit’inin Viladet bahrini (bölümünü)
okumamı söyledi. Okudum. Çok mütehassis oldular. Ve Mevlid’i ne zamandan
beri okuduğumu ve hafızlığımın tarihini sordu.”
“Atatürk camileri ibadet için olduğu kadar, düşünmek, meşveret etmek için de birer mukaddes yer olarak telakki ederdi."
"Peygamber Efendimiz’den de büyük bir takdirle bahsederdi. "
"O devirler için hep `Hazret–i Peygamber’in zaman–ı saadetlerinde’ diye
iyi devlet adamı, iyi bir başkumandan olduğunu da sık sık tekrarlardı.”
"Hafız Yaşar, Atatürk’ün Beylerbeyi Dergahı Şeyhi Seyyid Efendi’nin
torunu ve Nesip Efendi’nin kızı Nebile’ye Kur’an okuturdu. Bazı geceler
Atatürk’ün huzurunda Yâsin Sûresi’ni okurdu. Atatürk’ün gözleri
yaşarırdı ve çok mütehassis olurdu.”
"Atatürk’ü ziyaret eden İran Şehinşahı Pehlevi için kendisine Kerbela şehadetine ait mersiye okutmuştur."
"Atatürk her yıl Çanakkale şehitleri için mevlit okutturmuştur. Bunun için hafızlara özel vapur tahsis etmiştir. "
"Dini konularda çok hassastır. Dini yaşayanlara çok saygı göstermiştir."
Atatürk’ün Uşağı Cemal Granda Anlatıyor:
İNANIŞI SAMİMİYDİ. ALLAH’A İNANIYORDU... Herkes çekilip yapayalnız kalınca gökyüzüne bakar, KENDİ KENDİNE ‘ALLAH’ DERDİ...
Aucun commentaire:
Enregistrer un commentaire